Hayranlık dedim ya! Bakın şöyle oldu mesela; konu gerçek gıda, hasbelkader ben anlatıyorum. Girizgah olsun diye iki elimi yana açarak “Nedir gerçek gıda?” dememle avcumda bir torba bulmam bir oldu. Hep bahsedilir hazır cevaplık, kıvrak zeka falan diye, bu kadarı az bulunur doğrusu. Soruyu laf olsun diye sormuşum, konuya devam edeceğim, beklemek falan gibi bir niyetim yok aklımca. O arada Menekşe Hanım bir lahzada bize armağan olsun diye getirdiği tarhanasından benim payıma düşeni avcuma koyuverivermişti. Tam anlamıyla “Hakkımı avcuma verdi” yani! Tarhananın içerisindekilerin tamamının atasından kalanla yetiştirildiğine mi, kendi ellerince yetiştirildiğine mi, hangi birine hayret edecek, hayranlık duyacaksın ki? Bilemedik… Oya da bir lahzada olup biteni resmedivermişti sağolsun. Böylesi ortamlar niyet tazelemek ve güçlenmek için çok iyi geliyor doğrusu. Üçümüz de şükran, minnet ve sevgi hisleri ile ayrıldık Kayseri’den. Ayrılırken de bir çoğu “sizi burada daha çook göreceğiz, özletmeyeceğiz merak etmeyin” demişlerdi de anlamamışız o zaman.
Bu yılın başında bir topluluk destekli tarım projesi için aradığında sohbet ettik Yeşim hanımla kulak üstü telefonda. Birkaç ay sonra proje ne oldu diye merak edip ben aradım bu kez, çok sevindi. Meğer o da beni arayacakmış yeni bir projenin eğitim hazırlığı için. Konu bu kez Kent Bostanı. İçimden “ya hiç mi bitmez enerjiniz, zaten iki ekolojik pazarı yürütmek başlı başına iş, bir de kent bostanı…” diye geçti ama çaktırmadım doğal olarak. Biz de o sıralar bir kent bostanı çalışmasına başlıyoruz, kurgular temelde çok yakın, haydi bakalım tekrar bir hayret, hayranlık duyguları falan. Konuşmanın hulasası; Kayseri Belediyesi ile anlaşmışlar ve bir protokol yaparak ekolojik tarım yapmak konusunda istekli ve azimli üreticilere kent içerisinde bir arazide KAPTAR’ın gözetim ve desteği ile üretim olanağı sunmak üzere bir proje hazırlamışlar.
Eee çıkacak ürünler ne olacak diye soramıyorsun ki, o da düşünülmüş; onlar da bu alanın içerisinde hazırlanan dükkan ve tezgahlarda halka sunulacakmış. Ancaak, buna niyetli olan çiftçinin azmini göstermesi lazımmış. Yedi başlı müfredatı hatmedip organik tarım, ekolojik yaşam, toprak, arazide beklenmedik misafirlere ev sahipliği falan hepsini yalayıp yutmak lazımmış. Arazi yedi başlı müfredatın ağzındaymış yani! Buğday’dan beklentileri de belirlenen müfredata katkı sunması olunca Gizem (Altın Nance)’den alıp icazeti keyifle düştük Kayseri’nin karlı yollarına, bu kez Oya, Sema (İskit) ve ben.
Daha yollara düşmeden başladı nezaket, itina. KAPTAR’ın bu konudaki becerilerine alışkındık zaten, buna bir de Kayseri Belediyesi eklenince şımarmanın sınırına erdik nerdeyse. Projenin Belediye’deki mimarlarından Neslihan (Balaban) hanım’ın özeni, bize rehberlik eden İbrahim’in kibarlığı ile yine başladık hayret ve hayranlık fasıllarına. Belediyenin kahramanları bundan ibaret değil tabi, adını anamadıklarıma selam olsun. Bu kez işimiz zordu bize sorarsanız. Kolay değildi, katılımcı sayısı 50’nin üzerinde dedilerdi de aklımız çıkmıştı, nasıl konuşur anlaşırız onca kişi ile diye. Salona girdik gözümüze uçsuz bucaksız gözüktü, daha da büyüdü içimizdeki his. Sonra… Sonra, onlar geldiler; sıcacık gülümsemeleri, kiminde çekingen kiminde sarıp sarmalayan bakışları ile, yeni kahramanlarımız.
Aralarında geçen yılın kahramanlarından Şükran, Neziha hanımlar, Bekir bey de var. Biz çift dikiş isteriz deyip gelmişler eğitime tekrar, sağ olsunlar. Kayseri’de ne çok kahraman tanıdık, iki kerede yüzü aşkın. Kahramanı bol bir memleket olsa gerek burası dedim içimden. Düşünsenize yedi başlı müfredat ile dövüşmekten, bir salona tıkılıp saatlerce bombardımana tutulmaktan erinmeyen, kiminin eli topraktan çıkmayan kimi bundan böyle çıkmasın isteyen elli kişiyi geçgin can. Eeee, ne dert kaldı ne de tasa tabi. Saatler saatleri, cevaplar soruları kovaladı, bir de ne görelim! Gelmişiz ilk günün sonuna.
Geçen yıl eğitimde tanışıp sonrasında da irtibatı, muhabbeti sürdürdüğümüz Neziha ve Bekir Polat çifti akşam yemeğine bırakmayız deyince, memnuniyetle düştük İncesu yollarına. Arıcılık yapıyor Polat ailesi ve bu yıl Erciyes eteklerinde sebze üretimini de kafalarına koymuşlar. Ekolojik Pazarın müdavimlerinden ikisi de ve bu yolda kızları Figen de yoldaşları olmuş. Mükellef bir Kayseri sofrası ile karnımızı, tatlı sohbetleri ile de gönlümüzü doyurdular sağolsunlar.
Ertesi gün kahramanlarımız daha da ısınmış geldiler. Herkes olanı biteni paylaşmış, ekmeği evde yapma, bundan böyle üstte başta ne varsa onla idare, gönüllü sadelik falan gırla gitmiş akşam evlerde. Kimi ekmeğin evde yapımına, diğeri kül suyu ile temizliğe razı olmuş. Başlangıç için değişim dönüşüm müjdeleri hiç fena değildi doğrusu. İkinci gün de su misali…
Günün sonunda bir de sınav var ama biz kahramanlardan daha heyecanlıyız nedense. Güle oynaya yaptık sınavı da, dedim ya hayretin hayranlığın sonu gelmedi şu Kayseri’de. Fotosuz olmaz tabi, salonda, sahnede, otururken, ayakta, dışarıda, merdivenlerde anları durdurup durdurup sabitledik hafıza kartlarına. Sıra helalleşmeye geldi, tek tek uğurladık kahramanlarımızı Yeşim hanımla birlikte. Sami bey ailesinin öteden beri ekegeldiği Kayseri lahanasını, Galip bey de turşusunu getirmişler. Bu lezzet bizim açımızdan sürdürülebilir olsun diye tohumlarını da veriverdi Sami bey lahananın. Tohum aileden, ilk ekildiği zamanı bilen yok! Bildiğin servet yani. İşte böyle…
Yolcu ederlerken deyiverdiler “Bitti sanmayın, daha devam edecek hikaye…”. Bize de öyle geliyor, Kayseri’de bu kahramanlar oldukça çok gelip gideni olacak daha. Siz de gökten düşen elmalardan birine talipseniz kaçırmayın derim fırsatı.